25 Aralık 2009 Cuma

Kafes - Mario Fratti

Birisi isminle sesleniyorsa bu senin yaşadığının en büyük kanıtıdır.

Yer: Şehir Tiyatroları Fatih Reşat Nuri Sahnesi
___Hepimiz şahsi kafeslerimizde yaşıyoruz bu hayatı. En özgür hissettiğimiz anda bile etrafımızda engellerle çevrili kalıyoruz. Bunların bazılarını sahipleniyor hatta kendimiz koyuyorken, bazıları bizi ve bizim gibileri göz önünde tutmak için oradalar ve kalacaklar da.
___Hikayenin ana karakteri Christof ise sosyal dünyanın iki yüzlülüğüne karşı kendini izole etmiş el yapımı metal kafesiyle. Bu durumun külfetlerini çekmek zorunda kalan cefakar annesi ve durumdan ister istemez etkilenen ailenin diğer bireyleri ile yaşayıp gidiyor.
Ancak hayat tekrarlar kadar değişikliklerle de pişirdiğindendir ki bizi Christof da olaylar ve mağruz kaldığı durumlar yönünde değişmelere uğruyor. Buna rağmen halen yerinde duran demir kafes ise bazen ona korunak sağlarken, diğer zamanlarda ona hapis vazifesini üstleniyor hem de hiç değişmeden.
___Başlarda biraz ağır ilerleyen ve bol bol Cehov övgüleriyle dolu olan oyunda beni tek rahatsız eden unsur. Rolü gereği sürekli kitap metinleri gibi konuşması gereken Christof dışında diğer tüm karakterlerin de bu duruma uyması. Yıllarını okumaya vermiş Christof'un en az kendi kadar edebi konuşabilen "köyden gelme bir elektrik ustası" enişte adayını alaya ve küçümsemeye alması dikkat edenler için rahatsız edici olacaktır kanımca.
___Seyrek de olsa güzel müzik seçimleri, oyuncuların metine göre gayet başarılı performansları ve sürpriz finali ile izlenecek bir oyun Kafes.

11 Aralık 2009 Cuma

Balıkesir Muhasebecisi - Reşat Nuri Güntekin

"Rahatı görene allah yad ettirmesin"

Yer: Şehir Tiyatroları Kadıköy Haldun Taner Sahnesi

Bu romanı duymamış olabilirsiniz. Yazarın bir "Çalıkuşu",bir "Yaprak Dökümü" kadar tanınan bir eseri değildir zira. Belki siz veya bir arkadaşınız lisede,ortaokulda kitap tanıtımı yaparken denk gelmiş de olabilirsiniz.

Klasik bir Reşat Nuri öyküsü Balıkesir Muhasebicisi. Standart bir hayatı yaşayan bir muhasebeciye ikinci dünya savaşı döneminde "çok etik olmayan" yollarla para kazanma üzerine kurulan bir şirkete "halk tarafından tanınan ve güvenilen" dördüncü ortak olarak katılması teklif edilir. Bu teklifi karısının baskılarının da etkisiyle kabul eden Tahir Bey kendini ve ailesini yüksek sosyetenin içinde yaşama şansıyla sınamış olur.

Oyun büyük bir evin bahçesinde başlıyor ve ortadaki döner platform ile evin salonuna giriyoruz. Bundan sonra dekor bir daha hiç değişmiyor. Tüm olaylar evin salonunda vuku buluyor ve tüm arka plan hikayesi burada sözle izleyiciye sunuluyor.

Kendim Reşat Nuri okumaya alışkınımdır. Dili sadedir ancak edebiyatı kuvvetlidir. Hikayelerinde her zaman bir mesaj vardır ancak kendisi bir çok filme ve edebi esere esin kaynağı olduğundan bu mesaj onlarca kez verilmiştir. Eğer böyle bir ustanın romanı tiyatroya uyarlanacak ise bence kesinlikle daha dinamik yapılar üzerine yoğunlaşılmalı.

İki saat süren bir oyunda bir mesaj kırk dakika boyunca dolandırıla dolandırıla anlatılıyorsa ve siz daha beşinci dakikada mesajı almışsanız geri kalan süre boyunca oyun metnindeki renkli ancak kısa süren kırılmaları bekler bir hale geliyorsunuz.

Bana eşlik eden sevgili arkadaşım Sezen'in oyun sonrasındaki yorumuna da ayrıca katılıyorum. Böyle edebi eserlere sırf seyirciyi güldürmek için çok kullanılmış güncel iğnelemeleri sokuşturmamak lazım keza bunlar bile başarısız olursa gerçekten iğreti duruyor.

Bir Reşat Nuri klasiğine gereken saygıyı en azından siz seyirci olarak gösterebilirsiniz bu oyuna giderek...

Tarla Kuşuydu Juliet - Ephrahim Kishon

"Bu izlediğiniz oyunu ben yazmadım" William Shakespre

Yer: İstanbul Şehir Tiyatroları Haldun Taner Sahnesi

Büyük bir aşk ve trajedinin hikayesidir Romeo & Juliet. W.Shakespre'in yazdığı oyunun sonunda Romeo aşkını zehirle intihar etmiş olarak bulur ve kendi yanındaki zehri içerek ona katılmak ister. Ancak Juliet aslında geçici uyku veren bir ilaç içmiştir, uyandığındaysa gerçekten ölü bir Romeo bulur ve onun kılıcıyla kendi canını alır.

Bu oyunun yazarı Kishion ise gerçek hikayede Juliet'in Romeo zehri içmeden uyanmasıyla ve zaten evlenmiş olan çiftin bu hayatı sürdürmesinde kendi kurgusunu oluşturmuş. 2006 da Adana DT'de izleyiciyle buluşan bu oyunu bu sezon Engin Alkan'ın yorumuyla İstanbul B.Şehir Tiyatrolarından izleme keyfine varıyoruz. Sezonun ilk başından itibaren ve üç aylık bir süredir ilk gecelerinden online tükenen biletleri ile gerçekten merakımı cezbetmişti doğrusu.

Oyun Romeo & Julietin o kader gecesinden neredeyse 30 yıl sonraki hallerinde büyük aşkın küllendiği ve güncel hayatın kendini tekrarlayan dertleri içinde aşıkları evirip çevirdiği bir zamanda geçiyor.

Bu sezon bir iki oyunda daha gördüğüm seyirciler yerlerini alırken sahnede oyuncunun bulunması hali bu oyunda da var. Oyunun başında sabit dekor olan mutfak ortamında Engin Alkan(Romeo) ve Özlem Türkad(Juliet) mutfakta birşeyler hazırlarken siz de yerinizi alıyor ve oyunun başlamasını bekliyorsunuz.

Oyunun her bölümünün sonunda karakterlerin tümü bir enstrumana geçiyor ve size mini bir konser veriyorlar. Neredeyse her karakter her enstrumanı en basit seviyede de olsa grup uyumu içerisinde çalabiliyor ve şarkı sözleri gerçekten çok keyifli.

Oyunun finalinde ise Alkan ve Türkad'ın mini tango gösterisi ve bu danstaki işbilir halleri özellikle beni çok etkiledi.

Bu sezon Metinleri ve Çevirisi çok sağlam, oyuncuları karakterlerine hakim ve tecrübeli üstelik de güldürü unsuru çok kuvvetli bir müzikal izlemek isterseniz bu oyun tam size göre...

13 Kasım 2009 Cuma

Bozuk Düzen - Güner SÜMER

"Müzik koysana profesör, koyuver seninkilerden birtane"

Yer:Şehir Tiyatroları Haldun Taner Sahnesi

Siz ailenize ne kadar sıkı sıkıya bağlısınız bilemiyorum ama insanın tüm yaşamını etkileyen çok önemli bir temeldir aile bağları. Her zaman arkanızda olan size sahip çıkabilecek bir abi,baba veya kız kardeş bir çok şeye bedel olmalı.

Bozuk Düzen Dikili depreminde evleri yıkılınca varı yoğu satıp İstanbul'a gelmeyi seçen bir ailenin yıllar sonraki halini anlatıyor. Baba yitmiş, anne hastahanede ölümle pençe pençeye. Tüm bunların içinde var olmaya çalışan 3 erkek ve 1 kız kardeşin hikayeleri anlatılıyor bu oyunda.

Tamamen raslantısal da olsa bu oyunu birçok arkadaşımla birlikte denk gelerek izledim. Gerçek hayat işlendiği için bol bol aşk unsurunu da irdeleyen oyuna genel kanı "Türk Filmi" yaftasıyla geliyordu ne yazık ki. Söylemem gerekir ki bu ön yargıyla yaklaşmazsanız bir sinema filminde olamayacak dramatik ışıklandırmalardan, müzik geçişlerinden ve derin tiradlardan daha çok keyif alabilirsiniz.

Oyun birazcık uzun. 2 Perde olarak sahnelenmiş ve ikisi de 1'er saate yakın hatta fazla sürüyor. Böyle bir oyunda kendinize çıkarılacak en güzel paye salondaki kalabalığın nelere kıkırdadığını gözlemlemek olmalı bence. Bu size toplumda kimilerinin acı olaylarını, başına gelmemiş kimilerinin eğlenceli bulduğunu ve bu yüzden bu hayatta bazı şanssızların aslında ne kadar şanslı olduğunu anlatmalı.

Eğer siz tiyatroya sadece gülüp eğlenmek için gitmiyorsanız. Rollerin dağıtımı ve çok sağlam senaryosuyla hakiki bir dram izlemek size keyif verecekse. Bozuk Düzen'i kesinlikle kaçırmayın derim.

10 Kasım 2009 Salı

Bekleme Salonu - Yiğit Sertdemir

"Algıda seçicilik diye birşey duymadınız mı?"

Yer:Şehir Tiyatroları Kerem Yılmazer Sahnesi

Hızlı gelişen medeniyetimizde ve sürekli değişen insan ilişkilerinin karmaşasında insanoğluna uygulanabilecek en önemli sınav hep sabrına karşı veriliyor şüphesiz. Bekleme Odası ise hemen her firmada bulunan çalışanlar için anlamsız ancak oraya dışarıdan gelen birisi için katlanılması gereken ve çoğunlukla uzadığında bunaltıcı bir eylem alanı oluyor.

Geçen sezon Mayıs ayında aktif olarak gördüğümüz "Genç Tiyatro" oluşumu bu sezon Kerem Yılmazer sahnesinde birçok farklı oyunla seyircisiyle buluşuyor. Yiğit Sertdemir'in yazdığı Bekleme Salonu benim için ilk Genç Tiyatro oyunu oldu.

Oyun genel olarak bir firmanın bir katındaki camekanlar ardında bir bekleme salonunda geçiyor. Buraya bir uzun ve birçok sınav sonucu elenerek gelmiş üç kişi mülakat beklerken içeride kilitli kalarak son sınavlarına tabi tutuluyorlar ve 1 saat içerisinde tüm eski defterler aralanıyor birer birer.

Her oyuncudan kendi rollerinde keyifli yorumlarla ve çok sağlam senaryonun sizi saran etkisiyle gerçekten izlenmesi gereken bir oyun.

Mecbur Adam - Dede Korkut (Ragıp Yavuz yorumuyla)


"Bir zamanlar boynuna gerdanlık olan bu köprü şimdi mezarına taştır"

Yer:Şehir Tiyatroları Kerem Yılmazer Sahnesi

Bu hikayeyi orijinali bozulmadan içine güncel göndermeler sıkıştırılmadan izlemek ne büyük bir keyif. Mecbur Adam Türk tarihinde 16.yy'da yazıya çevirilen Dede Korkut hikayelerinden "Deli Dumrul" 'un güzel bir gösterilimi. Şehir Tiyatroları bu sezon ilk aydan 6-7 adı sanı duyulmamış ve hiç bir yerde yorum bulunmayan oyunların biletlerini satışa çıkardığında bize de tombala çekmek düşmüştü.

Mecbur Adam ise bu oyunların ilki oldu benim için. Şahsen giderken bu hikayenin bir "Deli Dumrul" yorumu olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu. Kendim birçok oyunda ve televizyon parodisinde Dumrul'un dilinden güncel olayları alayala alan bir sürü sahne izlemiştim de şaşılacak şeydir ki orijinalini izlemek nasip olmamıştı.Metinlerin yoğunluğundan oyunculuktaki harika yorumlara ve büyüleyici dekora hayran kalmamak elde değil. Vatanının toprağına hayran bu "Deli Adam"'ın ona yeniden can verişini herkes izlemeli.

Bu hikayeyi merak edenleri ve özellikle yeni nesile aktarmayı görev bilecek aileleri salonlara davet ediyor Ragıp Yavuz.

26 Ekim 2009 Pazartesi

Fesleğen Çıkmazı - Meltem Yıldırım

"Bir saksı yeter ben yine onlardan bir sürü yaparım"

Yer:DT Cevahir Sahnesi

Ne yazık ki şehirden uzak olmam sebebiyle bu sene sezonu ancak 23 Ekim de açabildim. Çok sevdiğim Tiyatro grubumun DT den aldığı Fesleğen Çıkmazı isimli oyun ise bu sezonu açmak için harika bir seçim oldu doğrusu. İlk defa bir oyunu prömiyerinde izleme keyfine de erişmiş oldum bu vesile ile.

Oyun Girit'te yaşayan rum türkü bir ailenin 2. dünya savaşı döneminde zorunlu mübadele ile İzmir'e geldikten 20 yıl sonrasını anlatıyor. Vatanından uzakta olmanın, toprağına sahip çıkmaya çalışmanın ve kardeşlik bağlarının önemini sürekli vurgulayan oyun bulunduğumuz dönemde bize bir çok noktada yaptığımız yanlışları dramatik ancak çarpıcı olarak anlatıyor...

Eğer sahneye göre doğru konumda iseniz (yakın ve sağda) oyunun başlarında Funda Eskioğlu (ortanca kız kardeş) sahnedeki gerçek fesleğenleri çırptığında o büyüleyici koku size de gelecektir. Beni çok etkileyen bir diğer unsur ise sürekli savaşla ilgili haberler veren ve sahne geçişlerinde zaman konusunda bizi bilgilendiren ampüllü radyo oldu.

Oyunun başından itibaren sahnenin arkasındaki bir tülün ardında göç halini gösteren sessiz oyuncular var. Bunlardan birtanesi 7-8 yaşlarında bir erkek çocuğuydu (Funda Eskioğlu'nun kendi oğlu) ve ben ilk defa bir oyunda çocuk görüyorum. Ne yazık ki arka planda durmak dışında rolü olmayan bu çocuğun bir kelime etmesini oyun sonuna kadar bekledim ve sonunda canım sıkıldı...

İlk oyun olduğu sebebiyle bazı takılmaları gözlemleyebildik ancak her oyuncunun rolüne çok uygun göründüğünü söylemek gerek. Oyunun genelde can sıkabilecek tek negatif yanı ise tamamı dramatik olaylarla dolu ve bir saat kırk beş dakika süren bir gösterinin arasız olarak sahnelenmesi.

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Zeytinli Rock Festivali 2009

Yer: Foça-İngiliz Burnu İzmir...

POEM Organizasyon firmasının her sene Akçay Zeytinli'de düzenlediği "Rock Tatili" festivali bu sene Eski Foça'da tamamen doğal güzellikleri harika bir burun ve koyda gerçekleşti.

Tüm senenin yükünü 4 günde sıfırlamak isteyen benim gibi birisi için bulunmaz bir fırsat bu festival. Geçen sene aldığım keyfin üzerine bu sene de taa nisan ayından iznimi belirlerken bu haftayı seçmiştim.

Keşke her yaşadığım tecrübeyi tek tek buradan açıklayabilsem ve neden tüm dostlarıma "20 günlük tatili 4 günde yaşadım" derken ne kadar ciddi olduğumu ifade edebilsem.

Öncelikle söylemem gereken Foça gerçekten bir cennetmiş. Adını hep duyardım ancak "Ege'nin Özeti" gibi bir ilçe, muazzam bir koy ve deniz buluşmuş burada dolayısıyla festival olmasa bile çok eğleneceğimden emindim.

Festivalde ise daha ilk günden birçok grubun içinden özellikle Epica ve Lordi ile inanılmaz coştuk. Daha ilk günden bu hale gelmek çok ümit vaad ediyordu. 2. Gün OGÜN ve Sürpriz sanatçı Hayko Cepkin'de epey eğlendik. Sıra Duman'a geldiğinde ise kopma noktasına geldiğimizi söylemek yanlış olmaz. Gece yarısı başlamasına rağmen sabah dörde kadar sahneye kilitli tutulduk ve bittiğinde inanılmaz bir haz duygusu vardı.

Baba Zula ve Yasemin Mori ile yine çok eğlendikten sonra Kurban ve Mor&Ötesi konserlerindeki rüzgar biraz tadımızı kaçırsa da çok sevdiğim bu iki grubun şarkılarını bir önceki gecenin yorgunluğunu atarcasına oturarak dinledik.

4. Gün olan oldu ve festival alanının dışındaki EFES bira satış noktası organizatör şirketle korkunç bir rekabete girdi. En son standart 50 lik kutu bira içeride 3TL(Tuborg,Miller,Carlsberg) dışarıda ise EFES 2TL rakamlarına kadar düştü. Tibet Ağırtan'ın bizi daha baştan coşturması ve hemen ardından Yüksek Sadakatin çok beğendiğim albümüyle gerçekten keyfimiz doruk yaptı.

Size burada Moğollardan ve Teoman'dan da bahsetmek isterdim ancak yüksek miktarda alkolün ardından bu grupları uyuyarak geçirdiğimi söylemem gerekiyor ne yazık ki...

Festivalde bana eşlik eden Gökhan,Selma,Ismail ve Yeni tanışıp çok sevdiğim Derya'ya. Özellikle bizi sağ salim götürüp getiren otobüs organizasyonunu yapan Murat'a çok teşekkür ediyorum....

Seneye kesin yine oradayım ve bu sefer Foça'nın keyfini çıkarmak için daha erken gitmeyi kendime şart koştum...

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Stop the Tempo! - Gianina Că Rbunariu

"Meydanda gökyüzüne bakarken seni görmezden geldim ROMANYA!"

Yer: Mask Live Beyoğlu

Bu oyundan Canan'ın bir gazetedeki röpörtajı okumasıyla haberim oldu ve kesinlikle çok farklı ve gerçekçi bir tiyatro deneyimine tanık olma fırsatı buldum.

İzleyicilerin barın müşterisi olduğu ve üç oyuncunun etrafa dağılmış halde veya sahneyi kullanarak oynadığı oyun Romanya'da geçiyor.
Gündelik hayatlarından korkunç sıkılmış bu üç karakter ise hayatın ve yaptığı işin çok saçma olduğunu düşünen biseksüel bir metin yazarı, genç yaşında kariyerinden uzak kalmış eski bir DJ ve üç işte çalışarak ailesini mutlu etmeye çalışırken gündelik hayatın keyiflerinden uzak kalmış bir kadının hikayesini bizlere taşıyor.
Bu üç karakter tamamen raslantı eseri bir araya gelerek tüm hayatlarından isteyerek vaz geçmelerine imkan verecek bir parodinin içinde buluyorlar kendilerini.
Gündelik hayat kadar sert, bol küfürlü ve bol bol ülke eleştirisi (Romanya) içeren bu oyun barda geçtiği için bilet fiyatına (15TL) bir yerli içki dahil.
Farklı bir gece geçirmek için bence harika bir fırsat...

Rock 'N' Coke 2009

"Thank You!!!"
Yer: İstanbul Park

Senelerdir başarıyla düzenlenen bir organizasyon olan Rock'N'Coke 'a nihayet bu sene ben de katılabildim. Cumartesi sabahından alana varıp X-Ray cihazlarından geçirdiğimiz çadırımızı gösterilen yere kurduk ve 2 gün sürecek eğlence ve etkinlik akınına saldık kendimizi.

Motosikletle gittiğimiz Akfırat'ta ilk canımızı sıkan olay otopark alanının pistten çok uzakta olmasıydı ayrıca 10TL gibi faiş bir fiyat da epey sıkıntı vericiydi ancak keyfimizi kaçırmaya yetmedi elbette

Hem tanıdık profesyonel sanatçıların hem de amatörlerin iki farklı sahnede dinleyicileri coşturduğu, birazcık pahalı olmasına rağmen çok doyurucu yemeklerin bulunduğu ve türlü diğer etkinliklerle dolu olan festival alanında bunaltıcı sıcağı saymazsak 2 harika gün geçirdim demek hiç de abartı olmaz sanırım.

İlk gün özellikle içimi kaynatan Juliette Lewis ardından efsane grup Prodigy ile coşmak, Otoparkta atılan Tekila Shot'ları nedeniyle Duman'ı kaçırmamızı bile çok önemsiz bir detay kıldı kesinlikle. İkinci güne Manga VS Cartel ile başlayıp çocukluğumuzun efsanelerini tekrar dinleme fırsatı bulmak ise beni neredeyse duygulandırdı demeliyim...

Eski festivallere katılanlar bu senenin sönük geçtiğini söyleseler de bence her sene gidilmesi gereken başlıca festivallerden birisidir Rock 'N' Coke ve ben bir daha kaçıracağımı sanmıyorum...

Balkan Sounds Festival 2009

"Türkiye'de bir ilk daha..."
Yer: Maçka Küçük Çiftlik Park

Hıdırellez konulu yazımda sizlere içimdeki çingeneden bahsetmiştim. Bu festivalde diğer "Nispeten Sofistike" çingeneler ile kaynaşma fırsatını buldum. Dansın ve alkolün gırla gittiği müziğin iliklerinizi doldurduğu dopdolu bir gün geçirtti bize Balkan Sound Festival.

Sıcak günün ardından ısınmış asfalt üzerinde çıplak ayaklarımızla ettiğimi danslar, boşalan ter ile coşan vücutlar, her haliyle kendi özünü dışarı vuran iki bin kadar insan ile çok keyifli bir gece geçirdim. Festivale giriş için biletleri sağlayan ev arkadaşım Aksel Özgür 'e ve katılan arkadaşlarım; Aslan ailesine, Selma ve Selda'ya ayrıca çok teşekkür ederim...

Umarım her sene tekrarlanır biz de kaliteli müziğin doyumunu çok özlemeyiz...

Çılgın Dünya - Lope de Vega

"Ben mi? Tabiki deliyim blu blu blu blublublublululu"
Yer: Devlet Tiyatroları İstanbul Cevahir Sahnesi

Aslında o günkü biletimiz Aziz Nesin öykülerinin canlandırıldığı "Anlat Azizim" isimli oyundu. Ancak oyunculardan birisinin rahatsızlanması nedeniyle bu oyun sezonu erken kapatarak Cevahir Sahnesi yöneticilerinin girişimiyle Van Devlet Tiyatrosu oyuncularının sahnelediği "Çılgın Dünya" isimli oyuna bıraktı yerini.

Günümüze kadar akıllıların deli, delilerin ise akıllı davrandığı hikayeleri pek çok farklı düzende ve tarzda izlemişizdir pek çoğumuz. Akıl hastahanesinde geçen hemen her hikaye ise neredeyse bu temayı işlemeye mahkum gibidir.

Çılgın Dünya oyunu bu tarz bir konuyu ele alarak standart bir akıl hastahanesine biri yanlışlıkla biri de kaçtığı geçmişi nedeniyle düşmüş iki akıllı insanın aşkını anlatıyor. Herkes deli kabulu gördüğü için de bu aşkı yaşamak uğruna deli numarası yapmaları gerekiyor. Oyun boyunca rollerin sürekli bu şekilde değişmesi ise kesinlikle her dakikayı doyurucu bir hale koymuş...

Bizim denk gelmemiz tamamen olağan üstü bir şans olan bu oyunu seyredebilecek birileri olursa kesinlikle bu şansı tepmemeliler. Oyun için yazılmış Türkçe şarkılar ve yeterince eğitimli olmasa da oldukça doyurucu Flemenko danslarıyla kesinlikle kaçırılmayacak bir oyun...

Kaldığımız Yerden Devam

Öncelikle mümkün olduğunca klişelerden kaçınarak 2 aylık bir aranın ardından blogumuza tekrar merhaba demek istiyorum.

Tiyatroların yaz tatiline girmesiyle ve son gittiğim(iz) oyun olan "Çılgın Dünya" yorumunun söz verildiği gibi yazılmaması nedeniyle bu blog sayfası epeydir boş kalmış oldu.

Ancak şimdi iyi çalışarak bu yaz gittiğim birkaç değişik organizasyonla ilgili yorumlarımı paylaşmaya ve boş geçen zamanı doldurmaya uğraşacağım izninizle...

Tekrar Merhaba...

6 Mayıs 2009 Çarşamba

2009 Ahırkapı Hıdırellez Şenlikleri


Hıdırellez Türk ve Çingene kültürünün vaz geçilmez parçalarından birisidir. Tüm dünya medeniyetlerinde karışılığı olan "baharı karşılama" eyleminin bize özgü halidir Hıdırellez.

Gece bir çok üniversitenin ve Eminönü belediyesinin ortak çalışması ile düzenlenmişti. İstanbulun heryerinden birçok genç ve yaşlı kişiyle birlikte büyük otellerin de katılımıyla birçok turist de eğlenceye dahil oldu.

Çanakkaleli bir Türk olarak başından sonuna tüm gecenin kanımı kaynattığını itiraf etmeliyim. Müzik ve ortamın çeşitliliği, çeşitli grupların halleri, parkın ambiansı gerçekten çok keyifli bir gece yaşattı bize.

Özellikle nefesli çalgı grubu eşliğinde havai fişek gösterisi bizi bizden aldı diyebilirim.

Gecenin tek negatif yönü kuponsuz yemek satışının olmayışı ve gece 22.30 dan sonra yemek kalmayışıydı.

Deri Ceket - Stanislav Stratiev

"Çiftçi çift sürer. Koyun moyun yok!" " Geri verin 'a' ların şapkalarını!"Yer:Şehir Tiyatroları Haldun Taner Sahnesi

Bu oyun için çok bekledim. Benim bu sezon Şehir Tiyatrolarında gittiğim en son oyun oluyor "Deri Ceket". Ama ne oyun! Başları biraz karmaşık ve hızlı gelişse de dersini çalışıp gelenler veya en azından konuyu şöyle bir okuyanlar için anlaşılabilir bir karmaşıklık.

Ceketindeki tüyleri köyde koyunlarla birlikte kırktırırken, ceketini "şahsi koyunu" gibi kaydettirmek zorunda kalan bir araştırma görevlisinin bürokrasi yollarından deliliğe yolculuğunu anlatıyor.

Hareketli dekoru, müzikleri, çok kaliteli replikleri ve üstün oyunculuk performansıyla gerçekten çok keyifli bir oyun Deri Ceket. Hikmet Körmükçü'nün basma kalıp bir karakterden bir çok harikalar yaratması ve Yiğit Sertdemir'in karakterin değişen ruh hallerini çok başarılı yansıtması bu oyunu bu sezon izlediğim en keyifli oyunlardan biri haline getirdi.

Selamlama şovu ve aralardaki anonslar ise tüm oyunun keyfine çok ayrı bir hava kattı. Oyundan çıkanların yüzlerinden keyifleri çok rahat okunabiliyordu...

Onlar Ermiş Muradına - Georges Feydeau

"Sana mı soracağım? Hayvan!"
Yer: Şehir Tiyatroları Ümraniye Sahnesi

Oyun orta çağ burjuva döneminde Paris'te başlıyor. Aslında çok alışık olduğumuz birkaç konunun ve para gibi gündelik dertleri olmayan insanların hayatlarını eliştiren bir hikaye.
Oyunun iki yarısında da perde birer kez kapanıyor ve karanlıkta bekliyorsunuz. Hikayede bazı orijinal öğelerin yanı sıra bir çok sıradan ve tahmin edilebilir durum olması oyunu biraz sıkıcı kılıyor genellikle. Ancak asıl tatsız olan motomot çeviri nedeniyle vurgu gösterilemeyen zayıf replikler.
Ancak tüm oyun sondaki selamlama sırasındaki sürpriz gösteri için izlenebilir...

27 Nisan 2009 Pazartesi

Bana bir Picasso gerek - Jeffrey Hatcher


"Bu resimlerin hepsi hepsi sahte!"


Yer: Duru Tiyatro Kadıköy (Deneme Sahnesi)

İlk okul ve üniversite arası eğitimimin bir büyük bir kısmını Kadıköy Anadolu Lisesi'nde tamamladım. Emre Kınay okulun salonunu kendi özel tiyatrosu haline getirdikten sonra henüz burada bir oyun izleyememiştim. Sizlere daha önce bahsettiğim arkadaşım Selma Koşar'ın teklifi ile muazzam bir ambiansta gerçek ötesi bir oyun izleme keyfine vardım bu hafta.

Sahnesinde benim de çok önce rol aldığım okulumuzun Tiyatro binasının kömürlüğünü tamamen orijinal ve alıştığımız herşeyden çok öte bir oyun alanına dönüştürmüş bu oyun. Sahneye ulaşmak için bildiğiniz izbe bir kömürlüğe iniyorsunuz etrafta mumlar, duvarlarda Nazi Rejiminin Gamalı Haç bayrakları, kanlı su dolu küvet, zincirler prangalar ile tam bir Nazi dönemi sorgu odasında buluyorsunuz kendinizi. Oyun başlamdan bir köşeye siniyorsunuz ve oyuncuların gelmesini bekliyorsunuz. Yer göstericiler de Alman Zabıt'ı şeklinde olduğundan ve oyun başlamdan sert bir şekilde Almanca "Telefonlarınızı Kapatın!" diye bağırmaları ile ortamın sizi germemesi imkansız.

1940 Paris'inin Alman işgali altındaki döneminde ünlü Ressam Picasso'nun kültür bakanlığından Alman bir kadın tarafından sorguya çekilişinde güç dengelerinin sürekli değişmesini,karakter çatışmasını ve sanatın politika karşısındaki tutumunu ağzınız açık seyrediyorsunuz.

Salonun eşsiz hali ise size tüm bu olanları oyuncuların nefeslerini duyarak izlemenizi sağlıyor. Yukarıda gördüğünüz fotoğraf bir film seti değil anlayacağınız. Tamamen seyircinin gözünden.

Devlet ve Şehir tiyatrolarının zaten tatile girdiği bu dönemde kesinlikle izlenecek bir oyun.

17 Nisan 2009 Cuma

Leonce ile Lena - Georg Büchner

"Tanrım bize hepimizin bağdaşabileceği bir din gönder"
Alman yazarların tiyatro oyunu konusundaki başarıları ben hep hayrete düşürüyor. Bizim bildiğimiz "Avrupalı" giydirmesinin gerçek yüzünü gösteren ve bir çok bilinmeyen yönleri ortaya çıkaran bir oyun Leonce ile Lena. Oyunda bu öğeleri yakalamak bazen çok dikkat gerektirirken bazen de gözünüz kapalı görebileceğiniz yerlere konmuş oluyor.

Hareketler ve kostümler çok abartılmış olsa da çok sağlam bir senaryosu var oyunun. Bazı sahnelerde gerçekten neşelenirken bazılarında gothik bir kabusun içinde buluyorsunuz kendizi. Bu durum biraz yorucu aslına bakarsanız insanı manik depresif bir havaya sokuyor. Öte yandan buna "Alman tarzı" demek yanlış olmaz sanırım.

Başında ve içinde bol esnemeli ve tembelleştirici bu oyuna mümkün olduğunca uykunuzu alarak gidiniz

11 Nisan 2009 Cumartesi

Kontrabas - Patrick Süskind

"Eliyle iş yapan siz diğerlerinden tek farkım bunu üstümde frak ile yapmam"
Yer: Devlet Tiyatrosu Cevahir Sahnesi

Her orkestranın vaz geçilmezlerinden olmasına karşın (oyunun yalancısıyız) hiç kimseden hakettiği takdir edilemeyen bir enstruman Kontrabas.

Kontrabas oyunu ise hayatını bu enstrüman üzerine, devlet operasındaki görevi etrafında kurmuş ve kendini bu hale hapsetmiş bir sanatçının dilinden çok iyi odaklanılmış bir öz eleştri.

Metin Belginin sahneye hakimliği, oyun repliğinde geçen bir sürü teknik bilgiye rağmen muazzam akıcı ifadesiyle seyirciyi bağlaması ile sıradan hayatlarımızda belki daha önceden hiç ilgi göstermediğimiz bir objenin hakkında belli bir bilgi birikimi ve duygusal fikirler ile doluyoruz.

Bence muazzam bir yapıt olan "Koku (Parfume)" kitabının da yazarı olan Patrick Süskind alışıldık sert üslubuyla korkunç etkileyiciliğini burada da resmen "konuşturmuş" demem gerekiyor.

Biletler için Levent Göven'e teşekkürler...

9 Nisan 2009 Perşembe

Eskici Dükkanı - Orhan Kemal

"Oyuncu Rahatsızlığı" nedeniyle 4 saat kala oyun kaldırıldı ve dekora ihtiyaç duymayan "Dönüşüm - Kafka" oyununa çevirildi program.

Bu ay içinde zaten 2 kere gitmiş olduğum ve çok güzel olmasına rağmen çok depresif olan Dönüşüm'e tekrar gidemeyeceğim için oyun biletimi başka bir oyuna çevirttirdim. Kısmetse 1 Mayıs'ta "Onlar Ermiş Muradına" isimli oyuna gidiyorum...

3 Nisan 2009 Cuma

Dönüşüm - Franz Kafka

"Sen nasıl bir insansın Gregor!"
Yer: Şehir Tiyatroları Üsküdar Kerem Yılmazer Sahnesi

Bir oyun bu kadar boş bir sahnede ancak bu kadar görsel zenginlik barındırabilir. Tam Kafka'nın tarzını bütün sembolizmiyle seyirciye aktaran bir oyun olmuş "Dönüşüm".

Hikayeye zaten söylenecek söz bulmak zor ancak bu oyunda tamamen oyuncuların taşıdığı görsellik gerçekten çok keyifli.

Oyuna kitaptan farklı birçok öğe de katılmış ve bu daha da keyiflendirmiş hikayenin akışını ancak tek canımı sıkan oyuna sürekli eşlik eden müzik sesinin oyuncuların sesini genelde bastırıyor olmasıydı. Mümkünse önlerden yer bularak bu sorunu bertaraf etmeye çalışın.

27 Mart 2009 Cuma

Ayça Şen Konseri

"İlk geceden Teoman olduk anasını satayım"

Yer: Babylon

Radyocu ve sunucu kimliğiyle az çok tanıdığımız Ayça Şen geçen ay çıkan albümünün ardından dün gece Babylon'da ilk konserini verdi. Çoğunlukla yakın çevresinin geldiği konserde sürekli onlara oynadı diyebiliriz. Kendi değimiyle "Şarkıcılık oynamak çok zevkli arkadaşlardan isteyen varsa gelsin sahneye!" diyerek nasıl tüm olaydan kopuk ve kendi halinde olduğunu göstermiş oldu.

Hareketleri ve kıyafeti de zaten bunu destekler nitelikyeydi. Kötü ses düzeni nedeniyle sözleri anlayamasam da oldukça eğlenceli bir gece geçirdim. Biletleri ayarlayan Sevgili Ferda'ya teşekkürler...

26 Mart 2009 Perşembe

Tekrar Çal Sam - Woody Allen

"Aslında benim Nikon'umun diğerlerininkinden pek bir farkı yoktur..."
Yer: Şehir Tiyatroları Üsküdar Kerem Yılmazer Sahnesi

Bu oyunu çok uzun süredir merak ediyordum doğrusu. Woody Allen'ın ismi bile ilgimi çekmeye yetmişti ancak oyun beklediğimin de çok üstünde bir haz duygusu yarattı ve çok hoş bir tat bıraktı ağzımda.

Orijinali 1960'larda sahnelenen ve Woody Allen'in bizzat oynadığı Tekrar Çal Sam, kendisinin favori karakterlerinden olan Allen Felix'in karısı tarafından terk edilmesiyle başlıyor.

Yazılış tarihi nedeniyle çok eski zamanlardan bahsedeceğini düşündüğüm oyuna Ragıp Yavuz bir sürü muazzam dokunuşlar ile çok güncel bir hava katmış. Hem bir çok yeni öğe hem de Türk Halkı'na özgü birçok espri ile renklenen oyun 2 saatten fazla sürse bile izleyiciyi hiç sıkmıyor...

Çok zengin ve detaylı dekoru ve özellikle Sevtap Çapanın muazzam güzelliği ile sergilediği oyunculuğu tam idrak edebilmek için mümkünse orta ve sağ taraftan sahneye yakın koltukları tercih etmeniz şiddetle tavsiye olunur...

19 Mart 2009 Perşembe

Maskeliler - Ilan Hatsor

"Bu sana komitenin bir selamıdır! Gece bitmeden bu selamlardan fazlasıyla alacaksın!"Yer: Şehir Tiyatroları Üsküdar Kerem Yılmazer Sahnesi


Her savaş gibi soğuk her savaş gibi çirkin bir durumun hikayesi Maskeliler. Filistinli iki kardeşi bir birine düşüren üçüncüyü aralarında dördüncüyü ise evde hasarlı bırakan bir savaşın aile üzerindeki etkisini anlatıyor.


Alıştığımız oyunlara göre çok kısa (1 saat 10dk) ancak içi dopdolu bir oyun maskeliler. Hem dekor hem repliklerin kuvveti kesinlikle sizi zımbalanmış gibi yerinizde tutuyor bu süre boyunca.


Israil asıllı yazarın filistin cephesinden yazdığı bu oyunu ilk fırsatta görmenizi tavsiye ederim...

18 Mart 2009 Çarşamba

Dinmeyen Alkışlar - Gülsün Siren Kınal

"Kendimi çok yalnız hissediyorum"
Yer: Şehir Tiyatroları Üsküdar Kerem Yılmaz Er Sahnesi


Bir çoklarımızın adını bile duymadığı ve çok daha fazla kişinin ise unuttuğu bir oyuncu Cahide Sonku. Oyun tam da bu üzücü duruma parmak basarak başlıyor.

Oyuncunun Cahide Serap olarak Muhsin Ertuğrul'un yanına ilk gelişinden Cahide Sonku olarak zirveye yükselişini ve ardından da nasıl unutulmuş bir yıldıza dönüştüğünü hayatından kesitlerle anlatıyor Dinmeyen Alkışlar. Gerçekten çok akıllıca düşünülmüş hoş ve pratik dekoruyla kesit kesit hikayeleri anlatırken Türk Tiyatroculuğu tarihine de eleştirel bir bakış atıyor oyun.

Hem oyunculuk hem de hayat dersleri anlamında çok keyifle izlenir...

İNEK - Nazım HİKMET

"Pehlivan deme! Şair olacak o"
Yer: Şehir Tiyatroları Üsküdar Müsahipzade Celal Sahnesi

Her anne gibi çocuklarının geleceği için en iyisini isteyen ve bunun için didinen dul bir kadının çok parlak zekalı olmayan oğlunu sınavlara hazırlamak adına özel ders ayarlamaya çalışmasıyla başlıyor oyun.

Ücreti karşılamak içinse dahiyane! bir planı var "Bir İnek almak". Kendi işlerini yaparak gayet mutlu ve mesut yaşan bir ailenin sözde kalkınma umuduyla hiç altyapıları olmadığı bir işe kalkışması ve yol boyunca karşılaştıkları zorlukları anlatıyor oyun.

Çok acıklı bir konusu olmasına rağmen hemen her sahnesinde Nazım Hikmet sizin keyfinizi garantilemiş. Muazzam iğneli espriler ve çok keyifli oyunculuk öğeleri ile dolu oyun mükemmel bir bürokrasi eleştirisini sosyal kaygıların dilinden anlatıyor izleyicisine.

Kesinlikle izlenmesi gereken bir oyun...

Meraklısı İçin Öyle Bir Hikaye - Sait Faik Abasıyanık

"Arada bir birşey 'HİŞT' desin yeter. Demedimi fena!"

Yer: Şehir Tiyatroları Haldun Taner Sahnesi



Hiç bir zaman eskimeyecek ve arada sırada iki kelime okumaya meraklıysak eğer çocukluğumuzdan bu yana defalarca orda veya burda karşımıza çıkmış hikayeleri vardır Sait Faik'in. İşte bu oyunda ünlü öykü yazarının bir çok öyküsünden derlenmiş bir derleme hikaye anlıtılıyor. Genel olarak Sait Faik'in kendini anlattığı hikayeler seçilmiş ve Naşit Özcan tarafından canlandırılmış. Oyun ilk kez kısa bir süre önce kaybettiğimiz usta tiyatrocu Savaş Dinçel tarafından 15 yıl kadar önce sahnelenmeye başlanmıştı.


Mümkün olabildiğince seyirci tepkilerine göre değişen replikler ile neredeyse interaktif bir hale gelen oyunun sonundaysa çok hoş bir sürpriz izleyiciyi bekliyor.


Bana eşlik eden kültür partnerim Sezen'e teşekkür ederim...

Üç Kız Kardeş - Anton Çehov

"Bir gün mutlaka Rusya'ya döneceğim!"

Yer: Şehir Tiyatroları Kağıthane Sahnesi


Bu oyuna işyerinden arkadaşım Aysel'in bağlantı kurmamı sağladığı ve kendi bir araya getirdiği arkadaş grubuna sürekli oyun duyurusu yaparak bilet alan Levent Göven sayesinde gittim
Oyunun tamamı üç kız kardeş'in erkek kardeşleri ve vefat etmiş babalarının eski bir arkadaşıyla birlikte yaşadığı konaklarında geçiyor. Tüm dekorun ana öğesi olan bir duvar sahneyi iki ayrı oda ve bir dış mekan olarak kullanabilmeyi sağlıyor.


Askeri görev ile ana vatanından ayrılan bir asker babanın peşine hiç sevmedikleri sakin bir kasabada yaşamak durumunda kalan aile hep birbirlerine sahip çıkmaya çalışmalarına rağmen bir türlü zamana ayak uyduramayarak mutluluğu da hep sürekli ertelemek durumunda kaldıkları "Moskovaya Dönme" planına bağlayarak değerlerini bir bir kaybediyor.
Sorunun nerede olduğuna parmak basacak Tiyatro bilgim olmasa da çok yavaş ilerleyen ve eski olması sebebiyle birçok kez işlenmiş konuları irdeleyen oyun bir çok izleyici için epey sıkıcı ve buna ek olarak da oldukça uzun...


Gidecek oyun bulamadığınız da bile iki kere düşünmeniz gereken bir oyun...

Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Ahmet Hamdi Tanpınar

"Her gözünle gördüğünü gerçek mi sanıyorsun?"
Yer: Devlet Tiyatroları Yıldız Kenter Sahnesi

Akıl sağlığından şüphe edilerek hapse atılamayan ancak hasta karısına ulaşmak için deliliği seve seve kabul edecek bir adamın psikoterapi seansıyla başlıyor oyun. Önce çocukluğu ve gençliği sonra da karşılaştığı karakterler ile çok şaşırtıcı şekilde değişen hayatı beğeniye sunuluyor.



Ana hikayesi bile sizi meraklandıran ve her karakterin rengiyle tam bir cümbüşe dönüşen oyunda dahiyane bir bürokrasi eleştirisi bulunuyor. Ahmet Hamdi Tanpınarın çok keyifli üslubuyla oyuncuların başarısı ve anlatımdaki sadelikle kesinlikle büyü gibi bir oyun...



Şiddetle tavsiye olunur...

17 Mart 2009 Salı

Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler - Eric-Emmanuel Schmitt

"Madem böyle bir adamdım neden beni bırakmadın?"

Yer: Oyun Atölyesi Kadıköy


Testosteron oyununa giderken afişini gördüğüm bu oyuna 3 ay önceden bilet aldım ve bir oyun için en uzun beklediğim zaman oldu bu. Oyuna ise canım kuzum Aslı ile birlikte gittik...

Oyun evdeki bir kaza nedeniyle hafızasını kaybetmiş bir adam ile epey gergin görünen genç ve güzel bir kadının, bir karı kocanın evlerine geri dönmesiyle başlıyor...

İlişkilerimiz konusunda obektif olamadığımız bu yeni çağda "birbirimizi tanımıyoruz" bilmecesine "birbirimizi hatırlamımyoruz" dilemmasını da ekleyerek evlilik müessesine çok detaylı bir incelemeyle bakıyor hikaye.

Şüphenin ve merakın sürekli canlı olduğu oyunda hem Haluk Bilginer hem de Vahide Gördüm muazzam oyuncluluklarıyla çok keyifli dekoru da iyi kullanarak gerçekten harika bir oyun ortaya koymuşlar...

5 ay da beklemek zorunda kalsanız bence gidin....



Bir Şehnaz Oyun - Turgut Özakman

"Bu oyun başka oyun, bu oyun büyük oyun!"
Yer: Devlet Tiyatroları Cevahir Sahnesi

"Şu çılgın Türkler" isimli romanın da yazarı olan Turgut Özakman yine romanın başladığı 1. Dünya savaşına 5 kala döneminde geçen bir oyun hazırlamış bizler için...
Oyun perde açıldıktan sonra sahneye telli ve üflemeli çalgıların bulunduğu bir grubun gelmesiyle başlıyor ve oyun boyunca fasıl ve klasik müzik eserleri ile eşlik ediliyor.
Genel olarak bende Şener Şen ve İlyas Salman'ın oynadığı unutulmaz "Şekerpare" filmini çağrıştırdı hikaye. Hikayenin genel hatları film ile neredeyse birebir uyumlu olmasına rağmen savaş öncesi, Goeben ve Brasleu isimli Alman gemilerinin gelişi ve Amerikan Hüküme'tinin duruma tepkileri ile Galata'da geçen hikayenin sürekli yön değiştirmesi oyunu filmden ayırıyor.
Oyun müzikal olarak tanıtılmış ve çok uzun süreyi çeşitli dans ve müzik gösterileri kaplamış. Sözleri değişmeden birçok farklı şekilde söylenen bu şarkılar çoğunlukla can sıkıcı da olsa dinç bir kafayla gündüz saatlerinde seyredilirse gayet keyifli olabilecek bir oyun...

Testosteron - Andrzej SARAMONOWICZ


"Çirkin kadın yok! Az vokta var!"


Yer: Oyun Atölyesi Kadıköy


Daha önceden haberim olmayan bu oyuna bir arkadaşım tarfından davet edilmiş ancak gidememiştim. Daha sonraki haftaya bilet alarak şu anda İtalya'da olan arkadaşım Eren ile gitmiştik.
Oyun "Reservuar Köpekleri" filminden sahnelerden bozulmuş bir nikah hakkında bol kavga ve gürültü ile başlıyor.
Tüm oyun boyunca erkeklik hormonu olan "Testosteron'un" biz erkekleri nasıl aynı anda hem vezir hem rezil ettiğini bir çok kişisel hikayenin anlatılmasıyla görebiliyorsunuz.
Dekoru sade ancak tam amacına yönelik olmasının yanı sıra hikayelerin ve iğneli mesajların içine saklandığı harika bir mizaha sahip bu oyun. Çok tanıdık gelen hatıralardan kendinizle veya tanıdıklarına bağdaştıramayacağınız ancak yine de erkek ruhuna özgür bir çok sır bu oyunda ifşa ediliyor birer birer.
Vakit bulduğunuz bir anda kesinlikle gidin. Erken alarak öğrenci koltuklarını mümkünse kaçırmayın...

Kırmızı Pazartesi - Gabriel Garcia Marquez

"Dikkat et Santiago Nasar seni öldürecekler!"


Yer: Şehir Tiyatroları -Haldun Taner Sahnesi


Uzun süreli bir duraksamadan sonra çok sevgili arkadaşım Selma'nın beni dürtmesi sonucu yeniden alevlenen tiyatro aşkıma ilk doz ilaç bu oyun olmuştu... Orijinal adının "Chronical of a death foretold" -Önceden söylenmiş bir cinayetin anıları- olmasına rağmen çevirmenlerimizin bu ismi layık gördüğü oyun latin amerikada oldukça keyifli bir kasabada geçiyor...


Yıllar önce öldürülmüş Santiago Nasar'ın çok yakın bir arkadaşı ve aynı zamanda oyunun "anlatıcısı" olan oyuncu tüm tanıklarla tek tek konuşarak dava dosyasını da takip ederek cinayetin nasıl koşullar altında meydana geldiğini çözmeye uğraşıyor...


Oyun boyunca muazzam dekorun hem iç hem dış mekan gibi kullanılabilirliği ve şimdiki ile geçmiş zaman arasındaki çok keyifli flashback tarzı geçişler oyunu takip etmesi biraz zor olsa da çok keyifli bir hale getiriyor...


Yabancı isimlerin ve hikayelerin Türkçe'de iğreti durduğu bir çok örnek düşünülünce bu kadar bizden gelen bir hikaye ile gerçekten harika bir oyun... Şiddetle tavsiye olunur...