27 Mart 2009 Cuma

Ayça Şen Konseri

"İlk geceden Teoman olduk anasını satayım"

Yer: Babylon

Radyocu ve sunucu kimliğiyle az çok tanıdığımız Ayça Şen geçen ay çıkan albümünün ardından dün gece Babylon'da ilk konserini verdi. Çoğunlukla yakın çevresinin geldiği konserde sürekli onlara oynadı diyebiliriz. Kendi değimiyle "Şarkıcılık oynamak çok zevkli arkadaşlardan isteyen varsa gelsin sahneye!" diyerek nasıl tüm olaydan kopuk ve kendi halinde olduğunu göstermiş oldu.

Hareketleri ve kıyafeti de zaten bunu destekler nitelikyeydi. Kötü ses düzeni nedeniyle sözleri anlayamasam da oldukça eğlenceli bir gece geçirdim. Biletleri ayarlayan Sevgili Ferda'ya teşekkürler...

26 Mart 2009 Perşembe

Tekrar Çal Sam - Woody Allen

"Aslında benim Nikon'umun diğerlerininkinden pek bir farkı yoktur..."
Yer: Şehir Tiyatroları Üsküdar Kerem Yılmazer Sahnesi

Bu oyunu çok uzun süredir merak ediyordum doğrusu. Woody Allen'ın ismi bile ilgimi çekmeye yetmişti ancak oyun beklediğimin de çok üstünde bir haz duygusu yarattı ve çok hoş bir tat bıraktı ağzımda.

Orijinali 1960'larda sahnelenen ve Woody Allen'in bizzat oynadığı Tekrar Çal Sam, kendisinin favori karakterlerinden olan Allen Felix'in karısı tarafından terk edilmesiyle başlıyor.

Yazılış tarihi nedeniyle çok eski zamanlardan bahsedeceğini düşündüğüm oyuna Ragıp Yavuz bir sürü muazzam dokunuşlar ile çok güncel bir hava katmış. Hem bir çok yeni öğe hem de Türk Halkı'na özgü birçok espri ile renklenen oyun 2 saatten fazla sürse bile izleyiciyi hiç sıkmıyor...

Çok zengin ve detaylı dekoru ve özellikle Sevtap Çapanın muazzam güzelliği ile sergilediği oyunculuğu tam idrak edebilmek için mümkünse orta ve sağ taraftan sahneye yakın koltukları tercih etmeniz şiddetle tavsiye olunur...

19 Mart 2009 Perşembe

Maskeliler - Ilan Hatsor

"Bu sana komitenin bir selamıdır! Gece bitmeden bu selamlardan fazlasıyla alacaksın!"Yer: Şehir Tiyatroları Üsküdar Kerem Yılmazer Sahnesi


Her savaş gibi soğuk her savaş gibi çirkin bir durumun hikayesi Maskeliler. Filistinli iki kardeşi bir birine düşüren üçüncüyü aralarında dördüncüyü ise evde hasarlı bırakan bir savaşın aile üzerindeki etkisini anlatıyor.


Alıştığımız oyunlara göre çok kısa (1 saat 10dk) ancak içi dopdolu bir oyun maskeliler. Hem dekor hem repliklerin kuvveti kesinlikle sizi zımbalanmış gibi yerinizde tutuyor bu süre boyunca.


Israil asıllı yazarın filistin cephesinden yazdığı bu oyunu ilk fırsatta görmenizi tavsiye ederim...

18 Mart 2009 Çarşamba

Dinmeyen Alkışlar - Gülsün Siren Kınal

"Kendimi çok yalnız hissediyorum"
Yer: Şehir Tiyatroları Üsküdar Kerem Yılmaz Er Sahnesi


Bir çoklarımızın adını bile duymadığı ve çok daha fazla kişinin ise unuttuğu bir oyuncu Cahide Sonku. Oyun tam da bu üzücü duruma parmak basarak başlıyor.

Oyuncunun Cahide Serap olarak Muhsin Ertuğrul'un yanına ilk gelişinden Cahide Sonku olarak zirveye yükselişini ve ardından da nasıl unutulmuş bir yıldıza dönüştüğünü hayatından kesitlerle anlatıyor Dinmeyen Alkışlar. Gerçekten çok akıllıca düşünülmüş hoş ve pratik dekoruyla kesit kesit hikayeleri anlatırken Türk Tiyatroculuğu tarihine de eleştirel bir bakış atıyor oyun.

Hem oyunculuk hem de hayat dersleri anlamında çok keyifle izlenir...

İNEK - Nazım HİKMET

"Pehlivan deme! Şair olacak o"
Yer: Şehir Tiyatroları Üsküdar Müsahipzade Celal Sahnesi

Her anne gibi çocuklarının geleceği için en iyisini isteyen ve bunun için didinen dul bir kadının çok parlak zekalı olmayan oğlunu sınavlara hazırlamak adına özel ders ayarlamaya çalışmasıyla başlıyor oyun.

Ücreti karşılamak içinse dahiyane! bir planı var "Bir İnek almak". Kendi işlerini yaparak gayet mutlu ve mesut yaşan bir ailenin sözde kalkınma umuduyla hiç altyapıları olmadığı bir işe kalkışması ve yol boyunca karşılaştıkları zorlukları anlatıyor oyun.

Çok acıklı bir konusu olmasına rağmen hemen her sahnesinde Nazım Hikmet sizin keyfinizi garantilemiş. Muazzam iğneli espriler ve çok keyifli oyunculuk öğeleri ile dolu oyun mükemmel bir bürokrasi eleştirisini sosyal kaygıların dilinden anlatıyor izleyicisine.

Kesinlikle izlenmesi gereken bir oyun...

Meraklısı İçin Öyle Bir Hikaye - Sait Faik Abasıyanık

"Arada bir birşey 'HİŞT' desin yeter. Demedimi fena!"

Yer: Şehir Tiyatroları Haldun Taner Sahnesi



Hiç bir zaman eskimeyecek ve arada sırada iki kelime okumaya meraklıysak eğer çocukluğumuzdan bu yana defalarca orda veya burda karşımıza çıkmış hikayeleri vardır Sait Faik'in. İşte bu oyunda ünlü öykü yazarının bir çok öyküsünden derlenmiş bir derleme hikaye anlıtılıyor. Genel olarak Sait Faik'in kendini anlattığı hikayeler seçilmiş ve Naşit Özcan tarafından canlandırılmış. Oyun ilk kez kısa bir süre önce kaybettiğimiz usta tiyatrocu Savaş Dinçel tarafından 15 yıl kadar önce sahnelenmeye başlanmıştı.


Mümkün olabildiğince seyirci tepkilerine göre değişen replikler ile neredeyse interaktif bir hale gelen oyunun sonundaysa çok hoş bir sürpriz izleyiciyi bekliyor.


Bana eşlik eden kültür partnerim Sezen'e teşekkür ederim...

Üç Kız Kardeş - Anton Çehov

"Bir gün mutlaka Rusya'ya döneceğim!"

Yer: Şehir Tiyatroları Kağıthane Sahnesi


Bu oyuna işyerinden arkadaşım Aysel'in bağlantı kurmamı sağladığı ve kendi bir araya getirdiği arkadaş grubuna sürekli oyun duyurusu yaparak bilet alan Levent Göven sayesinde gittim
Oyunun tamamı üç kız kardeş'in erkek kardeşleri ve vefat etmiş babalarının eski bir arkadaşıyla birlikte yaşadığı konaklarında geçiyor. Tüm dekorun ana öğesi olan bir duvar sahneyi iki ayrı oda ve bir dış mekan olarak kullanabilmeyi sağlıyor.


Askeri görev ile ana vatanından ayrılan bir asker babanın peşine hiç sevmedikleri sakin bir kasabada yaşamak durumunda kalan aile hep birbirlerine sahip çıkmaya çalışmalarına rağmen bir türlü zamana ayak uyduramayarak mutluluğu da hep sürekli ertelemek durumunda kaldıkları "Moskovaya Dönme" planına bağlayarak değerlerini bir bir kaybediyor.
Sorunun nerede olduğuna parmak basacak Tiyatro bilgim olmasa da çok yavaş ilerleyen ve eski olması sebebiyle birçok kez işlenmiş konuları irdeleyen oyun bir çok izleyici için epey sıkıcı ve buna ek olarak da oldukça uzun...


Gidecek oyun bulamadığınız da bile iki kere düşünmeniz gereken bir oyun...

Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Ahmet Hamdi Tanpınar

"Her gözünle gördüğünü gerçek mi sanıyorsun?"
Yer: Devlet Tiyatroları Yıldız Kenter Sahnesi

Akıl sağlığından şüphe edilerek hapse atılamayan ancak hasta karısına ulaşmak için deliliği seve seve kabul edecek bir adamın psikoterapi seansıyla başlıyor oyun. Önce çocukluğu ve gençliği sonra da karşılaştığı karakterler ile çok şaşırtıcı şekilde değişen hayatı beğeniye sunuluyor.



Ana hikayesi bile sizi meraklandıran ve her karakterin rengiyle tam bir cümbüşe dönüşen oyunda dahiyane bir bürokrasi eleştirisi bulunuyor. Ahmet Hamdi Tanpınarın çok keyifli üslubuyla oyuncuların başarısı ve anlatımdaki sadelikle kesinlikle büyü gibi bir oyun...



Şiddetle tavsiye olunur...

17 Mart 2009 Salı

Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler - Eric-Emmanuel Schmitt

"Madem böyle bir adamdım neden beni bırakmadın?"

Yer: Oyun Atölyesi Kadıköy


Testosteron oyununa giderken afişini gördüğüm bu oyuna 3 ay önceden bilet aldım ve bir oyun için en uzun beklediğim zaman oldu bu. Oyuna ise canım kuzum Aslı ile birlikte gittik...

Oyun evdeki bir kaza nedeniyle hafızasını kaybetmiş bir adam ile epey gergin görünen genç ve güzel bir kadının, bir karı kocanın evlerine geri dönmesiyle başlıyor...

İlişkilerimiz konusunda obektif olamadığımız bu yeni çağda "birbirimizi tanımıyoruz" bilmecesine "birbirimizi hatırlamımyoruz" dilemmasını da ekleyerek evlilik müessesine çok detaylı bir incelemeyle bakıyor hikaye.

Şüphenin ve merakın sürekli canlı olduğu oyunda hem Haluk Bilginer hem de Vahide Gördüm muazzam oyuncluluklarıyla çok keyifli dekoru da iyi kullanarak gerçekten harika bir oyun ortaya koymuşlar...

5 ay da beklemek zorunda kalsanız bence gidin....



Bir Şehnaz Oyun - Turgut Özakman

"Bu oyun başka oyun, bu oyun büyük oyun!"
Yer: Devlet Tiyatroları Cevahir Sahnesi

"Şu çılgın Türkler" isimli romanın da yazarı olan Turgut Özakman yine romanın başladığı 1. Dünya savaşına 5 kala döneminde geçen bir oyun hazırlamış bizler için...
Oyun perde açıldıktan sonra sahneye telli ve üflemeli çalgıların bulunduğu bir grubun gelmesiyle başlıyor ve oyun boyunca fasıl ve klasik müzik eserleri ile eşlik ediliyor.
Genel olarak bende Şener Şen ve İlyas Salman'ın oynadığı unutulmaz "Şekerpare" filmini çağrıştırdı hikaye. Hikayenin genel hatları film ile neredeyse birebir uyumlu olmasına rağmen savaş öncesi, Goeben ve Brasleu isimli Alman gemilerinin gelişi ve Amerikan Hüküme'tinin duruma tepkileri ile Galata'da geçen hikayenin sürekli yön değiştirmesi oyunu filmden ayırıyor.
Oyun müzikal olarak tanıtılmış ve çok uzun süreyi çeşitli dans ve müzik gösterileri kaplamış. Sözleri değişmeden birçok farklı şekilde söylenen bu şarkılar çoğunlukla can sıkıcı da olsa dinç bir kafayla gündüz saatlerinde seyredilirse gayet keyifli olabilecek bir oyun...

Testosteron - Andrzej SARAMONOWICZ


"Çirkin kadın yok! Az vokta var!"


Yer: Oyun Atölyesi Kadıköy


Daha önceden haberim olmayan bu oyuna bir arkadaşım tarfından davet edilmiş ancak gidememiştim. Daha sonraki haftaya bilet alarak şu anda İtalya'da olan arkadaşım Eren ile gitmiştik.
Oyun "Reservuar Köpekleri" filminden sahnelerden bozulmuş bir nikah hakkında bol kavga ve gürültü ile başlıyor.
Tüm oyun boyunca erkeklik hormonu olan "Testosteron'un" biz erkekleri nasıl aynı anda hem vezir hem rezil ettiğini bir çok kişisel hikayenin anlatılmasıyla görebiliyorsunuz.
Dekoru sade ancak tam amacına yönelik olmasının yanı sıra hikayelerin ve iğneli mesajların içine saklandığı harika bir mizaha sahip bu oyun. Çok tanıdık gelen hatıralardan kendinizle veya tanıdıklarına bağdaştıramayacağınız ancak yine de erkek ruhuna özgür bir çok sır bu oyunda ifşa ediliyor birer birer.
Vakit bulduğunuz bir anda kesinlikle gidin. Erken alarak öğrenci koltuklarını mümkünse kaçırmayın...

Kırmızı Pazartesi - Gabriel Garcia Marquez

"Dikkat et Santiago Nasar seni öldürecekler!"


Yer: Şehir Tiyatroları -Haldun Taner Sahnesi


Uzun süreli bir duraksamadan sonra çok sevgili arkadaşım Selma'nın beni dürtmesi sonucu yeniden alevlenen tiyatro aşkıma ilk doz ilaç bu oyun olmuştu... Orijinal adının "Chronical of a death foretold" -Önceden söylenmiş bir cinayetin anıları- olmasına rağmen çevirmenlerimizin bu ismi layık gördüğü oyun latin amerikada oldukça keyifli bir kasabada geçiyor...


Yıllar önce öldürülmüş Santiago Nasar'ın çok yakın bir arkadaşı ve aynı zamanda oyunun "anlatıcısı" olan oyuncu tüm tanıklarla tek tek konuşarak dava dosyasını da takip ederek cinayetin nasıl koşullar altında meydana geldiğini çözmeye uğraşıyor...


Oyun boyunca muazzam dekorun hem iç hem dış mekan gibi kullanılabilirliği ve şimdiki ile geçmiş zaman arasındaki çok keyifli flashback tarzı geçişler oyunu takip etmesi biraz zor olsa da çok keyifli bir hale getiriyor...


Yabancı isimlerin ve hikayelerin Türkçe'de iğreti durduğu bir çok örnek düşünülünce bu kadar bizden gelen bir hikaye ile gerçekten harika bir oyun... Şiddetle tavsiye olunur...