14 Ekim 2011 Cuma

The DØ Konseri

"You're the best singing crowd we've ever had!"


Yer: Ghetto, Fotoğraf: Şevket Kızıldağ

Bu uzun zamandır en çok keyif aldığım konser oldu gerçekten. Şahane bir tatilin ardından iş başına döndüğüm ilk sabah şans eseri çok sevdiğim bu grubun yakında çok sevdiğim bir mekanda konser vereceğini öğrendim. Bana bu grubu tanıştıran dostum Şevket'e sormadan biletleri alıverdim. Grubun tribal olduğu kadar duygusal ve orijinal şarkılardan oluşan iki albümünü baştan sonra defalarca dinlemişimdir. Solist Olivia'nın ne kadar güzel olduğunu grubun çeşit çeşit klibinden zaten kestirebiliyorduk. Ancak aynı kliplerde gördüğümüz tarzının hiç de yapmacık olmadığına ve orada oluşturduğu büyü sahneden ağrı bizi sararken aklımızı oynatmasına bir fiil şahit olunca gerçekten ayırdına varmış sayıldık.

Albüm için stüdyo performansları ile kliplerdeki performansları apayrı olan bu grubun sahnedeki duruşları ve halleriyle müziklerini aktarış yöntemleri tamamen başka bir hal alıyor adeta. Sahnedeki The Do değil de tarihe karışmış kült bir grubu yeni bir dinamizimle "cover" eden yepyeni bir oluşumdu sanki. Kliplerde o kadar dikkatimizi çekmeyen şahane davulcusu ile basçısına ek olarak, güzelliğin tanımı olacak nitelikteki Olivia yüzünden daha önce dikkatimizi çekmeyen gitarist Dan Levy'nin parmak ısırtan karizması ile hem görsel hem işitsel olarak doyuma ulaştık diyebilirim.

Tekrar gelecekleri zamanı sabırsızlıkla bekliyorum...

Not:Biterken "Dust It Off" çalıyordu...

Uzun ara özeti...

Herkese Merhabalar...

Şimdi gördüğüm kadarıyla birçok blog'un kaderinde olduğu gibi bu blog da "geçici" olarak yalnızlığa terk edilmiş durumda. Esasen bunun kendime göre de mantıklı bir sebebi mevcut... ancak kafanızı bununla şişirmeyeceyim. Yazmaya ara verdiğim bu 20 ay içerisinde gittiğim oyunlardan aklıma gelenleri aşağıda özetlemye çalışıp kaldığım yerden devam edebilmeyi umuyorum açıkçası...

Mefisto (İstanbul Şehir Tiyatroları, Müsahipzade)
-Oldukça sert ve uzun bir oyun. Açıkçası bu blogu yazmaya ara vermemin ilk kıvılcımı bu oyundan geldi diyebilirim. Beni o kadar sarsmıştı ki burada kelimeye dökmek bana sıkıntı verdi. Yine de kesinlikle izlenmesi gereken bir oyun, zira bize "uzak" siyasi bir devrimin azınlıklar ve altta kalan diğerleri üzerindeki etkisini sert bir dille anlatıyor.

Kerem Gibi (Bursa Teyyare Kültür Merkezi)

-İstanbul'daki bir arkadaş grubumun bana aldığı biletlere yine Bursa mesaisi yüzünden uyamayıp üzüldüğüm bir Pazar günü, Bursa'da dolaşırken afişini gördüm aynı oyunun. Hem de aynı akşam için! Kerem gibi Nazım Hikmet'i şiirleriyle, düşünceleriyle ve hatıralarıyla anlatan çok güzel kurgulanmış bir belgesel tadında aslında. Tek farkı bir iki ufak görsel ekipman dışında safi insan Genco Erkal'ın muazzam performansıyle bize aktarıylıyor olması. Şiddetle tavsiye olunur.

Ölüleri Gömün(Istanbul Devlet Tiyatroları, Cevahir)
-Bu aslında herhalde kendimi en uzak hissettiğim oyun şimdiye kadar. Uzak ülkelere savaşa gönderilen Amerikan askerlerinden şehit düşen bir grup asker birden dirilmeye karar veriyorlar ve siz de bu askerlerinin yakınlarının tek tek onları mezara girmeye ikna etmeye çalışmalarını seyrediyorsunuz.

Birdy (Istanbul Devlet Tiyatroları, Cevahir)
-Yine Amerikan ordusuna göndermeleri olan bir oyun. Bizdeki sistemin tersine savaş zamanı Üniversite okumayanları cepheye gönderen bir yapı var o dönemki Amerikan ordusunda. İki çocukluk arkadaşından Birdy çocukluğundan beri kuşlara tutkun ve uçmaya hevesli. Ancak savaş kaçınılmaz onun için ve cepheden kurtulmak için bir akıl hastahanesinde kendini kuş sandığı numarasını yapıyor. Yakın dostu ise savaştan gazi olarak yüzünün bir kısmını kaybetmiş olarak geliyor ve Birdy'i "iyileştirmeye" çalışıyor... Amerikanlığını atarsak oyun özünde gayet hüzünlü ve dramatik.


Kredi Kartı Vakkaa (Istanbul Devlet Tiyatroları, Cevahir)

Günümüzün en basit en kişisel ancak hiç de özel olmayan bir problemini işlemiş oyun. Bireysel ekonomik hesaplarımızın başkalarının ne kadar yönetiminde olduğunun farkında ancak bunu tamamen alaya alan bir karakteri anlatıyor.Adam kendisini düzenli olarak taciz eden banka temsilcileriyle telefonda "şuh" konuşmalar yaparak ilk yarıyı tamamlıyor. Oyunun ikinci yarısında ise "Vakkaa" konusu işleniyor. Aynı adamın psikiatrının çıkardığı kitapta kendi Vakkaa sının neden yer almadığı takıntı edilmiş durumda. Şahane bir performans...

Romeo & Juliet (İstanbul Şehir Tiyatroları, Müsahipzade)
-Birkaç sene önce "Tarla kuşuydu Juliet" ismindeki şahane Engin Alkan oyununda ilk kez bu kült hikayeyi sahnede görmüştüm. Elbette o oyun Shakespear'ın orijinal dökümanına bir atıftan ibaretti ancak gene de çok eğlenceliydi. Bu kez ise oyunun orijinal metnini gayet sembolik ve çok görsel olarak yorumlayan bir başka oyunu yakaladım. Doyulamayacak kadar keyifliydi...


Şimdilik aklıma gelen oyunlar bu kadar... Eğer zaman içinde gittiğim diğer oyunlar aklıma gelirse buraya ekleyeceğim...